20 Ocak 2012 Cuma

MIZIKA NASIL ÇALINIR

Mızıka nasıl tutulmalıdır:

    Mızıka şöyle tutulmalıdır yada doğrusu böyledir diyebileceğimiz net , belli bir tutuş yok diyebiliriz. Öyleki çoğu sanatçının tutuşu birbirine yakın sayılabilecek şekilde ama asla birbirine tam anlamıyla benzemeyen şekillerdedir.
Herkesin kendine göre doğru bir tutuş biçimi vardır ve sesleri doğru çıkarabilmek , hatasız hızlı geçiş yapabilmek için doğru tutuş çok önemlidir.
Tutuş şeklinizi bulmanız için tavsiyeler:

  •    Elinize alın ve mızıkaya rast gele üflemeye ve geçiş yapmaya başlayın yani delikleri değiştirirken üfleyin.
  •   Arkada havanın çıktığı yerlere elinizin hakim olacağı bir şekilde en rahat , hatasız , hızlı ve doğru ses çıkararak haraket ettiriyorsanız bu sizin doğru tutuşunuzdur .
Artık bir tutuşunuz var .
Mızıkadan doğru ses çıkarabilmek 
 
    Mızıka bildiğinizi tahmin ettiğim gibi hem üfleyince hemde havayı içinize çekince ses çıkaran nota veren bir müzik aletidir ve önemli olan doğru ses çıkarabilmektir
Tek delikten ses çıkarabilmek :
    Bir çok kişi mızıkayı ilk eline aldığında çok yüksek bir oranla iki üç deliğe birden üfleyerek ses çıkarır ama mızıkada önemli olan tek delikten ses çıkarmaktır bunun için iki yöntem , teknik vardır

  • Dil yuvarlama :
     
      Bu tekniği herkes yapamayabilir zaten çok kullanılan bir teknikte değildir dili yuvarlayarak diğer delikleri kapatıp istenilen delikten üflenilir insanın genetik yapısı dil yuvarlamaya uygunsa :):) kolaylıkla yapılabilir diğer bir olumsuz yönü ise üfleyince tükürükte çıkabiliyor bazen pek tercih edilmez . 
  • Dudak bükme yöntemi :

      En çok kullanılan ve tavsiye edilen teknik budur dudağı bükerek tek delikten hava geçecek kadar küçültüyoruz ve istenilen delikten üflüyoruz bundan sonra mızıkada istenilen deliği tutturabilmeye kalıyor iş artık ve bu işte biraz pratik ve emek istiyor çok zor değil aslında en geç iki hafta içerisinde bunu yapabilecek seviye gelirsiniz.

    Her iki yöntemde de biraz pratik ve isteklilik önemli mızıka ile dudaklarınız arasında bir bağ kurmanız gerekli zamanlar deliklerin yerlerini öğreneceksiniz ağzınızı deliklerde gezdirin ve doğru sesler çıkarmaya çalışın biraz gelişme gösterdiğizde basit bir parça seçin ve onu çalmayı deneyin

  • Sesin doğruluğunu kontrol et :

        Dil yuvarlayarak yada dudak bükerek deliğe üflemeyi doğru yapıyorsak ses doğru çıkacaktır ama başlarda doğru yapabilmek ender rastlanan bir durumdur , sesleri doğru çıkarıp çıkarmadığımızı öğrenmek için bir delik seçin diyelim ki 5 numaralı deliği seçtik; iki parmağımızla yandaki iki deliği kapatalım ve üfleyelim çıkan ses dil yuvarlayarak yada dudak bükerek çıkardığmız ses ile aynı ise tek delikten doğru bir şekilde ses çıkarabiliyoruz demektir .

      Ve artık yapmamız gereken pratik yaparak hızlanmak hataları azaltmak notaların yerini iyice belleyerek dudaklarınız ile mızıka arasında ki bağı oluşturmak.
Mızıka & Harmonica Notalar (Delikler)


10 delikli chromatic c (do) major bir mızıkanın notaları aşağıdaki görselde var görselden notaların yerlerini öğrenebilirsiniz  (hangi delik hangi nota) .
Tavsiyeler:
  • önce do-re-mi-fa-sol-la-si-do şeklinde kalından inceye çalın.
  • Daha sonra biraz daha karışık çalmayı deneyin zaten notaların yerlerini öğrenmek çok zor değildir az sayıda delik olduğu için , önemli olan çalarken nota yerlerini bulabilmektir.
Notalar (Delikler) arasında geçiş yapabilmek

   Bu noktada iş aslında biraz daha yeteneğinize ve çalışmanıza kalıyor ne kadar yetenekliyseniz ve ne kadar çabalıyorsanız o kadar çabuk ve hatasız , hızlı bir şekilde geçiş yapmayı becerebilirsiniz.

Tavsiyeler: 
  •    Temel kural ısrarla devam edin ve başlarda yapamazsanız bile devam edin
Çok sıkıldığınızda ara verin daha sonra daha iyi yapabildiğinizi göreceksiniz

  •     Önce yakın deliklerden başlayın ve yavaş yavaş geçiş yapın aşama kaydettikce daha hızlı ve daha uzak delikler arasında geçiş yapmayın deneyin
  •    Ve  mızıka çalmaktan keyf alın :):)

Parça Üzerinde Çalışma

   Buraya kadar tüm aşamaları yaptığımıza ve başarılı olduğumuza göre artık geçiş yapmayı , sesi doğru çıkarmayı ve notalar ile dudak arasındaki bağı geliştirmek pratiğimizi n daha iyi olmasını sağlamak için parça üzerinde çalışacağız

   Şimdi Kendinize basit bir parça seçin tavsiye ettiğim parçalar için link'e tıklayın
Yada istediğiniz bir parça bulun bulamadığınız ve istediğiniz parçaları "CONTACT" bölümünden benden isteyebilirsiniz .

Tavsiyelerim :
  •   Çok uzun parçalar seçmeyin, kesinlikle parçayı tamamen çalabilene kadar aynı parça üzerinde çalışın hatasızlaşın
  • Parça bitmeden başka bir parçayı çalmayı denemeyin.

  •    Parçayı notalara bakmadan ezberden tamamını çalabiliyor konuma geldiğinizde bu parça ile işiniz bitmiş demektir.

Mızıka & Harmonicaya Giriş


Mızıka & Harmonica çalmaya çoğu kişi sesinden hoşlandığı için ve sevdiği için başlar . Anlık heves ve merakla başlayanlar , iş olsun diye veya "ben bir enstürman çalayım mızıka da ucuz ve kolaymış " düşüncesi ile başlayan larda kısacası kişiler çok farklı sebeblerle çalmaya başlayabilir .
Ama Mızıka sesinden hoşlanmadan yada mızıka'yı severek başlamayanlar zaman geçtikçe öğrenmekten vazgeçebilir yılabilir (yüksek ihtimalle) .
Aslında bu her şey için geçerlidir . Şimdi hala öğrenmek istiyorsanız okumaya devam .
Mızıka öğrenilmesi çok kolay bir müzik aletidir yani korkmaya gerek yok :):) 1 aydan daha kısa bir sürede herkes öğrenebilir ileri seviye değil tabiki basit ve temel hatlarıyla çoğu parçayı çalabilecek kadar dediğim gibi mızıka öğrenilmesi kolay, pratiği (uygulama) zor olmayan ve geliştirilebilmesi de kolay olmayan :):) bir enstürmandır . Tekrar hatırlatıyorum isteyerek ve severek öğrenmek isteyenler unutmayın ve aklınızdan çıkarmayın mızıka öğrenilmesi kolay bir müzik aletidir.

KAYNAK:http://hoalmeguer.blogspot.com/

19 Ocak 2012 Perşembe

Belkide

Aslında, düşündüğüm zamanlarda mutsuzum. Belki de bu yüzden düşünmeye başladığım zamanlarda dikkatimi dağıtıyorumdur. Bilinçaltımın böyle bir savunma mekanizması var ve bu gidişle düşüncelerden kaçmaktan bildiğin mal olup çıkabilirim. Mutsuzum dediğim de sadece can sıkıntısı veren küçük şeyler. Şimdiye kadar küçülmüş olan şeyler de diyebilirim ama zamanının büyüklüklerini hala taşıyorlar. Ancak asıl gelecektekiler mutsuz edebilir diye canım sıkılıyor.

15 Ocak 2012 Pazar

her son bir başlangıctır, tıpkı sonbaharda dokülen yapraklara toprak ananın kucak açması gibi... ve baharda tekrar canlanması için dinlenişidir doğanın.

her gidilen yol, bir başkası için dönüş yoludur aslında... ve sizin ilerlediğiniz yön ise bir diğerinin sonlandırdıklarını barındırır içinde...

hoşgeldin diyebilmek için hoşçakal demek gerekir.

Facebook Zaman Tüneline Geçtikten Sonra Bütün İletileri Bir Hamle İle Arkadaşınız Olmayanlara Kapatmak

Herkesin Belası Facebook zaman tüneline geçtikten sonra kimileri eski paylaşımlarınızın arkadaşlarınız olmayanlara görünmesinden ötürü profilini kapatıp yeni profil açtılar.Oysa ki bi hamle ile bunu kapatabilirlerdi.Tek yapmanız gereken Gizlilik Ayarlarındaki “Eski Gönderilerinin Hedef Kitlesini Sınırla” kısmını kullanmak:) “Eski Gönderilerini Kimlerin Görebileceğini Yönet” kısmına basıp onaylayınca artık arkadaşınız olmayanlar paylaşımlarınızı göremeyecek.

Safak Tezgel-Yalan

11 Ocak 2012 Çarşamba

MIZIKA NEDİR? NE İŞ YAPAR? KİMLERLE ARKADAŞLIK YAPAR? :)

Ağız armonikası ya da çoğumuzun bildiği adla mızıka, ülkemizde bir eşlik çalgısı olarak tanınmış olsa da, dünyada yıllardır popülerliğini koruyan bir solist çalgı. İlk kez, 1820'lerde Christian Friedrich Buschmann adlı Thuringli bir genç tarafından yapılır armonika. Buschmann, kardeşine yazdığı bir mektupta yeni buluşunu şöyle anlatır: "Çok dikkate değer bir estrüman daha yaptım. Çapı 10 cm... Ancak pianossimodan kreşendoya kadar, klavyesiz, tam 21 nota değeri verebiliyor. Üstelik, notayı istenilen uzunlukta seslendirebiliyorsun..." Ancak, biraz kompleks bir enstrümandır bu. Bir Bohemyalı, Joseph Richter bunu basitleştirir. Bir İngiliz, Sir Charles Winston ise son şeklini verir. 1857'de Matthias Hohner bu enstrümanın gelecek vaadettiğini görür ve seri üretimine başlar. 1880'lere gelindiğinde armonika, Amerika başta olmak üzere bütün dünyayı sarmıştır.

Armonika, çoğumuzun aklında western filmlerinden kalmıştır. Gece çökerken, çölün sessizliğinde esas kovboyun, gömleğinin cebinden çıkartarak hüzünlü melodiler çaldığı küçük çalgıdır o. Kolay taşınabilir olması, her yerde bulunabilmesi ve hüznü, yalnızlığı sesinde yansıtabilmesi itibariyle, kovboyların vazgeçilmez çalgısıdır ve bu yüzden hemen tüm western filmlerinde (ya da Red Kit gibi çizgi romanlarda! ) önemli bir yer işgal etmesi tesadüf değildir. Armonika, Amerika'da o kadar popülerdir ki, Lincoln, 1858'de yürüttüğü seçim kampanyasında halkla aynı konumda olduğunu göstermek için armonikayı kullanmıştır. Armonika aslında yoksul çalgısıdır ama herkes tarafından kullanılabilme özelliğine sahiptir; Amerikan başkanlarından Eisenhower'in armonikayı virtüoz ustalığında çaldığı bilinir.





KAYNAK:http://hoalmeguer.blogspot.com/

3 Ocak 2012 Salı

deliliğin karakökünü alıp aklımın karekökünü bulmak

devir çıplak çıktığı sahnelerden yapay kürklerle inen kazlarla dolu...
sadakat artık marjinalite dostum... birine ya da bir şeye. eski kafalıyım oysa ben. saçlarım dökülüyor ve artık bembeyaz. sadakat kadar beyaz. sadakat kadar dökülürken
herkes çok kalabalık, herkesin çok kalabalık olduğu bir zamanda ben daha da kalabalığım..ben daha da kalabalık olunca payıma düşen küçücük dünyanın oksijeni yetmiyor hiçbirimize.
biraz gidin ya da ilerleyin.
ya da beni aşağı itin.
kafa sayısı fazla lakin kimsenin yüzü yok. gözleri eksik. lafları ezber.. dişleri ..tamam o kadar fazlayız ki. gözden düşen yanlarımız göze çarpmıyor.
çelimsiz bir duyguyla kendimi takip ediyorum. her hangi bir testisoğlanı canımı sıkmadan kılık değiştirip yine kendimi takip etmeliyim. öndeyim..arkadayım.
bir önde-bir arkada
şefkatle tatlandırılmış yüreğimi hiddetle taçlandırıp toplum soslu vicdanımı sofraya servis ettim. pek yemediler. herkesin karnı tokmuş bu toy oyunlara. bu toy oyunlarda yaşlanan insancıklara da.
yapmayın. yeniden acıktığınızda tekrar konuşalım bunları...
ben bir vicdan öndeyim.
ben bir vicdan sondayım

bana kur mu yapıyorsun yoksa diyor kimle konuşsam.
DOLAR
EURO
STERLİN
FRANK
YEN
RIYAL
evet sana kur yapıyorum...laflarıma karnı tok olanların açgözlü dünyasına parmağımı basarak.
hangi para birimi yaşadığımız bu soysuz dünyaya tin ekleyebilir dedim..
kesicem ilişkimi bana neşter getirin.
herkesin herkesle kurlaştığı bi piyasa da kendimi bozdurmaya kalksam beş para etmem
beş para etmeyen beş parasız beş yaşında bir çocuk gibi ağlamaya başlamadan önce lenslerimi takmalıyım..
beş para etmeyen beş parasız beş yaşında bir çocuk gibi renkli bir dünyanın kapısını kırabilmek için belki de.
orta ateşte kısık şiddetle büyümek...kendi suyunda kaynayınca diyenlerin ağdalı ağızlarına yapışan bir kaç nasihatla üstelik. açıkcası umursamıyorum
akıl yürütme organım devre dışı.
her sabah uyandıktan sonra biraz esneyip biraz keyif yaparak kalan sürenin birbölüikisiyle herkes gibi olmamaya çalışmak cidden çok yorucu değil mi.

1 Ocak 2012 Pazar

"DUR" DEMEYEN KIZLAR

Uçurumun kenarında dev bir ağaç. Bu ağacın iri bir dalı, uzaktaki tepelerin omuzlarına uzanan güçlü bir kol gibi yere paralel büyümüş. Sanki beraberce aşağıdaki körfezi izliyorlar. Ağaç sanki 1000 yaşında gibi ama belki 80 yaşında. Ona sormak gerek ama ulu ağaçlara yaşı sorulmaz.

Zamanı gelince bir cengaver bu ağaca tırmanıyor. Yüksekteki meşhur dala ulaşınca, elindeki halatı aşağı sarkıtıyor. Ürpertici Hıdırellez salıncağı böyle kuruluyor. Şimdi sıra sallanmakta.

Köy kızları bu salıncağa tek tek oturuyor ve aşık oldukları oğlanlar tarafından sallanıyorlar. Sallanma hızlandıkça, salıncak uçurumun kıyısından yükselmeye başlıyor. Sallanmanın hızı kız ve oğlanın aşklarının göstergesi.

Çoğu çiftin yüreği bu deliliğe dayanmaz. Ama bazıları o kadar gözüpek çıkar ki izleyen herkes çığlıklar atmaya başlar. Oğlan halatı çektikçe çeker, kız bir türlü “Dur” demez. Sonunda salıncak öyle havalanmaya başlar ki, kız ellerini bıraksa başka bir dünyadan gelmiş bir melek gibi körfezin lacivert sularına kadar uçacak sanırsınız.


Burası Şahinyurdu Köyü. Büyükbabamın 65 yıl önce terk ettiği, hâlâ bazı uzak akrabalarımızın yaşadığı bir dağ köyü. Orhangazi’den Gemlik’e doğru giderken sağdaki yüksek dağlara dikkatle bakarsanız, en yüksek dağın tepesindeki (terk edilmiş bir Amerikan radarının altında) köyü görebilirsiniz.

80’li yıllarda köyde herkes Bulgarca konuşuyordu. Oraya ilk gittiğimde kendimi yabancı bir ülkede sanmıştım. Kırmızı yanaklı, sarışın mavi gözlü gürbüz köy çocuklarını Heidi ve Peter’e benzetmiştim.

Facebook icat olunca belleğimin bana yaptığı oyunlarla karşılaştım. İstemediğim şeyleri nasıl da unutmuşum. Kendi rezilliklerimin, aptallıklarımın, yenilgilerimin üzerine nasıl da süngerler çekmişim. Benim aklımdaki bir anı, yıllar sonra buluştuğum bir arkadaşımın belleğinde bambaşka evrilmiş. Belli bir olayı iki taraf da hatırlıyor ama her iki taraf da bambaşka (ve hep kendi ‘ben’lerini kayırarak) anlatıyor. Anılar bir süre yan yana gidip, sonra ayrılan iki tren gibi ayrı rotalar izlemiş. Peki hangi rota doğru?

Salıncak geleneğinin 1000 yıllık olduğunu söyledi köylü bir dede. “Dedecim siz kaç yıldır buradasınız?” diye sordum. Dede biraz düşündü ve “80” diye yanıtladı. “Daha eskisini nereden biliyorsun?” diye sorunca gözlerini suçlulukla çevirip “Öyle diyorlar” dedi.

Bu konuşmayı yaptığımda 1995 yılıydı. 95’ten 80 yıl önce bu köy aylarca bomboş kaldı.

Annem ninesinden duyduğu bir anıyı anlatmıştı. Bir Ermeni köyü olan Şahinyurdu’nun tüm ahalisini aşağıdaki dere kıyısına götürmüşler. Sonra bir “birlik” gelmiş ve yarım saat içinde çoluk çocuk, kadın erkek tüm Ermenileri öldürmüş. Bin yıldır o köyde yaşayan insanların kanları, bin yıldır tarlalarını sulayan dereyi kırmızıya boyamış.

Bu cinayetler işlendikten ve “birlik” beraberlik içinde çekip gittikten sonra kuşlar uçmaya, otlar büyümeye devam etmiş.

Yaklaşık bir yıl sonra bir sabah annemin nineleri, o zaman Bulgaristan’da olup sonradan Yunanistan’a geçen bir köyden aylarca yürüyerek bu dağ köyüne ulaşmışlar. Devlet memuru olduğu söylenen genç bir adam her aileyi bir eve yerleştirmiş. El yazısıyla zabıt tutulmuş. Büyük büyük ninem şarap testilerini mundardır diye atmış; ilk akşam yemeklerini bir yıl önce bırakılmış sahipsiz tabaklarda yemişler.

Yunanistan’da atalarımın göç ettiği köylerin izini sürdüm. Çalılar arasında kaybolmuş eski bir Türk mezarlığı buldum. Ölmüş mezarlık bir derenin kıyısında, Osmanlı işi bir köprünün altındaydı. Köprünün altındaki durgun suya baktım.

Çocukken izlemeye zorlandığım kurban kesme törenlerinde bir oyun keşfetmiştim. Gırtlağı kesilmiş kurban can çekişirken ben birkaç metre ötedeki bir kuşa, bir sineğe veya yerdeki karıncalara bakardım. Bir hayat ölürken, binlercesi hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ederdi ve bu beni rahatlatırdı.

Birinci Kapitalizm Savaşı’nda dünyanın burasında garip şeyler oldu. Birkaç yıl içinde milyonlarca insan birbirini en vahşi şekilde öldürdü. Makedonya’dan Şam’a kadar tüm ırmaklar, kardeş kanıyla kıpkırmızı oldu. Utanç ağır gelince, unutmanın temellerinden yeni ve çirkin binalar yapıldı. Kimsede aynaya bakacak yüz olmadığı için, herkes kendi “facebook”unu yazmaya başladı.

Unutmak belleğe karşı kazanılmış bir zafer mi? Bu sözü ben mi uydurdum, yoksa Kundera’dan, Mintzuri’den, Andriç’ten veya Uzun’dan mı okudum?

Şahinyurdu Köyü, şu sıralar pek çok Güneydoğu köyünden daha yoksul. İnsanlar birkaç on yıl öncesine nazaran kat kat daha dindar çünkü daha umutsuz. Hemen hepsinde cahil yoksullara özgü, hedefsiz bir öfke var. Çocuklarını askere yollarken gitgide daha görkemli gösteriler yapıyorlar. Her şeyi çoktan unuttukları için, yeniden yaşayabileceklerinden zerre korkmuyorlar.

Sevgilisine “Dur” demeyen gözüpek peri kızları hâlâ o köyde mi yaşıyorlar, bilmiyorum. Bütün bunlar gerçekten oldu mu, emin değilim.

Hatıralar kafamda bir sarkaç gibi sallanıyor. Görünen o ki “dur” demeyeceğiz. Unuttuğumuzu sadece “sanacağız”, farklı yerlerde hepimiz kendimizi kayıran hikâyeler yazacağız.

Öldürmeyen büyük bir “birlik” için, durmaya ve hatırlamaya o kadar çok ihtiyacımız var ki.


Kaynak:ilyasbassoy.com