30 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Sürü Hiç.




                   Göğüs kafesini sıkıştıran, ciğerlerini yakan çok hiç. Çokluğun arasında göz ardı edilen sayısız hiç.
                    Mutluluğunu göremeyecek kadar kör bir adam ve kendi mutluluğuyla kavrulan bir kadın. Sonunda yine hiçlik.
                    Mutsuz sonlar, yeni başlangıçlar ve yine bir sürü hiç.
                    Onca hiçliğin arasında hala canlı kalabilmeyi başarabilen şarkılar. Her dinlendiğinde bedeni yenileyen ritmler, ezgiler.
                    Unutmak mıydı hiçlik, aklından çıkaramamak mı?
                    Vazgeçilemeyen olmak mı yoksa vazgeçilebilen olmak mı?
                    Yoksa anımsadıkça genzini yakan o kokuyu hatırlamak mı?
                    Şans eseri ortaya çıkan eskimiş bir fotoğraf mı?
                    Rakı kadehini onun şerefine kaldırmak mı?
                    Sahi neydi hiçlik?
                    Her şeydi belki.
                    Belki de onsuzluktu.
                    Unutamadığın o şarabın tadıydı.
                    Dünyanın en güvenli omzuna başını yaslamaktı.
                    Uzağındayken bile ruhuna dokunmaktı.
                    Son sigaranı onunla paylaşmaktı.
                    Gri kaldırımları onunla rengarenk yapmaktı.
                    Vazgeçemeyeceğini bile bile ''siktir git!'' diye haykırmaktı.
                    Ulaşabileceğin en güzel tada onun dudaklarında ulaşmaktı.
                    Biten şeyler değildi hiçlik, yeni başlangıçlardı.

O Varsa Eğer; Her Şey Tamam.

Ufacık bi' bakışla başlıyor her şey. Ya da sen onun varlığından habersizken o seni görüyor, beğeniyor, sen bundan bihaber yaşamaya devam ederken o seni istiyor. Sonra bi' şekilde kesişiyor yollarınız sayesinde.. Tanışıyorsunuz, hoşlanıyorsunuz, buluşuyorsunuz, sonra sevgili oluyorsunuz. Hayatınızdaki sıralama bi' anda değişiyor. ''Kaybedeceğim hiçbir şeyim yok.'' derken belki karşınıza o çıkıyor ve dediğiniz şeyler hafızadan anında silinerek geleceğe dair planlara dönüşüyor.
                      Bi' bakıyorsunuz ki hiç farkında olmadan beraber yıllarınız geçmiş. Flört dönemi ya da ilk buluşma ise hep dün gibi aklınızda. Çıkmıyor. Eğer o adam ya da o kadın aşksa çıkmıyor işte. Kimse de çıkaramıyor. Hiç kimse benzeyemiyor, yeri dolmuyor. O yoksa eğer; hep boş kalıyor.
                      İlk buluşmada giyilen kıyafetten sıktığı parfüme konuşurken mimiklerini nasıl kullandığından el hareketlerine kadar her şey hafızaya tek tek kodlanıyor sanki. Ömrün boyunca hiç çıkmamak üzere üstelik. Zira o aşk. O herkese hissedemeyeceğin tek duygu.
                      Öyle değişik başlıyor ki şaşırıyorsun zaten. ''Ulan bu daha bi' farklı sanki diğerlerinden.'' diyorsun. Farklı. Aşk o çünkü.
                       İlk elini tuttuğu an, ilk sana sarıldığı an, ilk öpüştüğünüz ana kadar her şey o kadar ayrıntıyla hatırlanıyor ki, sen bile şaşırıyorsun bazen. ''Oha bunu nasıl unutmamışım.'' diyorsun belki de. Unutamazsın işte. Başka çünkü o. Aşk o.
                       ''O olmazsa ben n'aparım?'' diye düşündüğünde bile nefesin kesiliyor. O an çevrende hiç kimse kalmayacakmış gibi hissediyorsun. Sadece onu değil hem sevgilini hem en yakın arkadaşını kaybedeceğini biliyorsun. Korkuyorsun. Onsuzluktan korkuyorsun.
                        Sana sarıldığında hissettiğin güveni başka hiç kimsede hissedemeyeceğini..
                        Beraber içtiğin içkinin tadını onun dışında biriyle içtiğinde bulamayacağını..
                        Ona baktığında susuyor olsan bile onun senin ne demek istediğini anladığını..
                        Yatakta nasıl yatarak rahat uyuyabileceğini belki hiç kimse bilmezken onun bildiğini..
                        Hiç kimseye söyleyemediğin derdini ya da bi' sırrını ona rahatça anlatıp ömrü boyunca saklayacağını..
                        Bi' günde içtiğin kahve ve sigara sayısını, kahvaltıda ne yemek isteyeceğini..
                        Senin kaç duble rakıda, kaç birada ya da kaç shot tekilada sarhoş olacağını bildiğini biliyorsun.
                        Varlığını, sana olan sevgisini, beraberken attığınız her kahkahada hissettiğin mutluluğu düşündükçe de tek bi' şey diyorsun.. ''O varsa eğer; her şey tamam.''

Neyse çay koyuyorum.


29 Kasım 2013 Cuma

Saçmalamaca...

Belki imkansız belki de değil kim bilir. Belki de herşey sen de gizlidir. Bir bakış yada ufak bir gülümseme herşeyi değiştirebilir mi peki insanın hayatında. Peki hergün, her saat sadece bir kaç dakika fazladan göz göze gelebilmek için insanın yaptıklarına ne demeli. Kendi hayatını kendin değistiremezsin kısacası arkadaşım. Karşına birisi çıkmadan sen adam olmazsın. Onunla konuşup konuşmamanda önemli değil. Yeri geldigi zaman sen kendini onun için değişmeye mecbur hissedeceksin buna mecbursun. Boşuna kendi içinde savaşıp kendinide yıpratma. Ben değiştim mi peki? Belki hayır ama en azından bende birşeyler var biliyorum, hissediyorum bunu birşeyler ters gidiyor sürekli hayatım da. Neyse saçmaladım kendi kendime boktan bir yazı oldu buda... Belki bir gün okuyan olur sarı saçları olan güzel kız sana gülümsemek yakışıyor sen her zaman gül!

22 Kasım 2013 Cuma

Gürültülü Sessizlik.

   ... Sonra kocaman bi' sessizlik oldu. Biraz önce sokak ortasında tiz seslerle bağıran onlar değilmiş gibi kocaman bi' sessizlik. Sustular. Biri bi' yana gitti diğeri diğer yana. Durduğu yerden hızla uzaklaştı kadın, sol tarafında başını öne eğmiş hareketsizce durana baktı.. O'na. O adama. Çaresiz bi' gülümseme oluştu yüzünde, kafasını hafif yana eğdi arabasına doğru yürümeye başladı. Daralıyordu. İçinde onu rahatsız eden bi' tek kelime dahi kalmamıştı ama o hiç konuşmamış, hiç bağırmamış gibi rahatsızdı.
                        Bindi arabasına. Derin bi' nefes aldı, bilmediği bi' yere gitmek istiyordu. Neresi olduğunun zerre önemi yoktu onun için. Sadece bilmediği bi' yer olması yeterliydi. Saniyede binlerce kelime, binlerce cümle geçti aklından. Kapattığı gözlerini açtığında ağlamak üzere olduğunu fark edip dikiz aynasına baktı hemen. Gözlerini büyük büyük açıp kapattı, yukarıya baktı. Makyajı güzeldi, rimeli akmamalıydı ve en önemlisi; o adam için ağlamamalıydı..
                         Çalıştırdı arabasını, kemerini taktı daha o saniye ondan hemen kurtulmak ister gibi bi' hışımla çıkardı. Boğuyordu her şey onu, hiçbir şeye tahammülü yoktu.
                          Şarkısını açtı sonra. Açabildiği en yüksek sesle hem mırıldanıyordu hem de bilmediği yollardan bilmediği yerlerden geçiyordu. Daha iyi hissediyordu.
                          Birkaç saat sonra eve döndü. Adam oradaydı, onu bekliyordu. İçeriye girdi, anahtarını gelişigüzel fırlattı, ayakkabılarını dengesini zar zor kurarak, sağa sola yalpalayarak çıkardı. Çantasını astı, üzerini değiştirmek için odaya girdi.

17 Kasım 2013 Pazar

Noel dededen notlar...

Kimsenin kimseye ihtiyacı yok benim hayatım da. Herkes kendisi ülkesinin kralı olmuş zaten. Herkes kendi çapında birilerini yönetme peşin de. Herkes olduğu gibi değil olmadığı kişiler gibi davranmaya başlamış. Elindekilerle yetinmeyip sahip olamadıkları şeylerin kazanımı derdinde. Aslın da kimsenin kendisine bile saygısı yok ki bu insanların baskalarına karşı saygı göstermesi beklenilsin. Neyse buralar artık yanaşacak gibi değil. Herkes gibi olup yeni yerler aramalıyım sanırım kendime…