14 Aralık 2014 Pazar

Röportaj Nedir?, Röportaj Nasıl Yapılır, Röportaj Özellikleri

Röportaj
Bir olayı, bir yeri, bir eşyayı veya bir kuruluşu çeşitli yönleriyle tanıtmak amacıyla dergi, gazete veya görüntülü yayın organlarında sunulan konuşmalara röportaj (söyleşi) denir.
Söyleşide bir ön hazırlık olması gerekir. Tanıtmak istediğiniz şahıs, kurum veya çevrenin önceden planlanması ve incelenmesi gerekir.
Örneğin, bir kişiyi tanıtmak istiyorsak o kişi hakkında yeterli bilgiye sahip olmamız gerekir. Kişi hakkında yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde sorular o kişinin özelliklerini yansıtacak bir şekilde önceden hazırlanmalıdır. Her türlü sözlü ve yazılı kompozisyonda amaç gerekli bir unsurdur.
Röportajda da hazırlanan sorular amaca uygun olmalıdır. Konuşma yaptığımız şahsı sorularımızla kontrol etmek zorundayız. Eğer röportaj sırasında sorularla hâkimiyeti elimizden bırakırsak konuşma başka yönlere kayarak amacın dışına çıkılır.
Röportajlar genellikle en önemli unsurların yer aldığı, önemsiz soruların yayınlanmadığı türde yazılar olmalıdır. Önemli olan, önemli olanı, ilginç olanı vermektir. 
Nasıl Başlanır?
O halde bir röportaj yapılıp bittikten sonra tüm notları önümüze koyup, “acaba en önemli kısımlar hangileri” diye düşünmekte yarar vardır. Bu işlem aslında röportaj sırasında da gerçekleştirilebilir. Yani röportaj sırasında kendi kendimize “hangi yanıtlar daha önemli” ve “yazmaya daha çok değer” diye sorabiliriz.
Bir bütün halinde bakıldığında röportaj yazısı “giriş + önemli sorular ve yanıtları + sonuç ifadesi” bölümlerinden oluşur. Röportaj yapılın kişinin kimliği ve konuyla ilgili verilecek diğer bilgiler ise genellikle röportaj ana metninin yanında ayrı kutular halinde sayfaya konulur.
Röportajda asıl olan ilk sorudan başlayarak ön önemli soruları arka arkaya sıralamak değildir. En önemli olan, sorduğumuz sorulara “yanıt alabilmek” ve bu yanıtları tüm taraflar için “yanlış anlaşılmaya neden olmayacak” bir biçimde yazabilmektir.
Bu nedenle, öncelikle genel sorulardan başlamak, karşımızdakinin bizi tanımasına ve açılmasına olanak vermek yararlı olacaktır. Bu şekilde bir başlangıçtan sonra daha özel ya da önemli sorular görüşmenin ortalarında yöneltilebilir ve kurulan iletişim ortamı içinde bu sorulara daha samimi yanıtlar alınabilir.

Giriş Sırasında
Kendi duygu ve düşüncelerimizi görüşmeye ortak etmemek önemli bir röportaj kuralıdır. Bir görüşme, asla bir tartışma değildir. Karşımızdakinden kendi görüşlerimiz doğrultusunda yanıtlar alabilmek, onu yönlendirerek istediğimiz sözcükleri duymaya çalışmak ise hiç değildir. Bu görüşme, karşımızdakinin görüşlerini alabilmek için bizim isteğimizle gerçekleşen bir görüşmedir. 
Giriş Nasıl Yazılır? 
Röportaj yazısının en önemli kısmı “giriş” kısmıdır. Bir haber için giriş cümlesi ne ise, bir röportaj için giriş kısmı da aynı şekilde önemlidir. Okura bu röportajı “gel oku” denilen girişin, röportajın tamamını okutturacak cazibeyi taşıması gerekir.
Örneğin; röportaj yapılan kişiyi tanımlayıcı bir giriş yapılabilir. Röportaj yapılan kişinin kim olduğu, hangi niteliklere, yeteneklere, özelliklere sahip olduğu, hangi olayları yaşadığı ya da hangi olaylara şahit olduğu anlatılarak röportaj sorularına bir geçiş sağlanabilir.
Burada bir noktanın da altı çizilebilir. Tanımlayıcı giriş, büyük ölçüde, o kişinin hayat öyküsü değildir. Hayat hikâyeleri genellikle röportajlarda ayrı bir başlık altında, ayrı bir çerçeve içinde sunulur. En çok iki paragraf olan bu yazıda kişinin doğum tarihine ve yerine, aldığı eğitime, yaptığı işlere ve eserlerine ilişkin bilgiler verilir. Varsa bildiği yabancı dil, evli ise çocuk sayısı da bu metinde yer alabilir. En klasik anlamda “kimdir?” başlığı altında verilen tanıtıcı bilgiler bu şekilde ana metinden ayrı sunulur. Dolayısıyla giriş yazısı, “kimdir” yazısı olmaz.
Kimi zaman da “önemli olan” röportaj yapılan kişinin tanıtılmasından çok, onun yaşamış olduğu önemli bir olaydır. Bu gibi durumlarda da önce olay tanımlanır, ardından da söz, olayı anlatacak olan kişiye verilir. Kimi röportajlarda bu olayın öykülendiği de görülür. Daha sonra sorulan sorular da söz konusu önemli olay etrafında düğümlenir.
Bir başka röportaj giriş tekniği olarak “sorulu girişler” yine yaygın bir kullanıma sahiptir. Kamuoyunun ilgisini çeken, merak edilen kimi sorular ardı ardına sıralanır ve “… uzmanı … ile … konusu üzerine konuştuk” gibi bir ifadeyle röportaja başlanabilir.
Alıntılı girişler” de çoğu zaman çarpıcıdır. Röportaj yapılan kişinin yaptığı en önemli açıklama röportajın başına konur. Genellikle tırnak içinde verilen bu açıklamayı röportajın genel olarak çatısını ortaya koyan anlatım ya da sözün sahibinin tanıtımı izler. Ardından da sorulara ve yanıtlarına yer verilir. Bu açıklama genellikle bir olay ya da konu üzerine olur.
Bunlar dışında doğrudan okuru metnin içine çeken, okura seslenen “okur adresli giriş”, olay ya da konunun bir ayrıntısını veren “ayrıntı girişi” ya da ortaya çıkan bir zıtlığı işaret eden “zıtlık girişi” gibi haber yazımında da kullanılan giriş teknikleri röportaj girişleri için de kullanılabilir.
Giriş bölümü klasik bir biçimde “… sorularımızı yanıtladı”, “… A gazetesinin sorularına çarpıcı yanıtlar verdi”, “… konusunda önemli açıklamalarda bulundu”, “… konusunu konuştuk” gibi bitebilir.
Sorulara geçişte “… üzerindeki sır perdesini araladı” gibi daha yaratıcı ifadeler de bulunabilir. Kimi röportaj yazılarında ise böyle bir ifadeye gerek duyulmaz, doğrudan giriş ifadesinin ardından soruya geçilebilir. Kimi yerlerde de sayfa başlığına “röportaj” denilerek ya da “röportaj” vurgusu yalnızca üst başlıkta ifade edilerek doğrudan “çarpıcı” sorularla metne başlandığı da görülmektedir.

28 Ekim 2014 Salı

Sarhoş Olun

Sarhoş Olun

Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu. 

Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.

Ama neyle?

Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. 
Ama sarhoş olun…

Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun; “Saat kaç?” deyin. Yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: “Sarhoş olma saatidir!” Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına!
Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz…
En son ne zaman bir kadını sevdin?
Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil; en son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin?
Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup kollayarak… Delikanlı adam korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da… Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın. “İşte benim hayatım bu!” der gibi tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını mutlu bir kadındır.
Bu yüzden kirpiklerini sev bir kadının,
Avuç içlerini,
Makyajsız yüzünü,
Uyku sersemliğini…
Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını.
Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma…

25 Ekim 2014 Cumartesi

gözbebeği: insanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. uzağın payına karanlık düşer. zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.

aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka "gözbebeğim!" diye hitap edilir.

elif şafak - mahrem

24 Ekim 2014 Cuma

Umudunu Kaybetme

Uğruna savaşabileceği bir şeyler olmalı insanın hayatın da. Mesela vazgeçmeyecek kadar çok sevmeli ya da kolay pes etmemeli. Acele etmemeli insan bir şeyleri yaşayabilmek için. Hayatını hızlı ama bir o kadar da adım adım yaşamalı. Hayalleri olmalı mesela hayalleri gerçekleşmeyen insanların için de her zaman bir umut vardır bana göre. Belki biraz saçma da gelebilir ama insanın en büyük yanılgılarından bir tanesidir; kendi için de bulamadığı huzuru, bir başkasının yanın da bulacağını sanmak. Aslın da ona sahip olmakla başlar kaybetmek. Terk edildiğin de yeni başladı sanırsın ama yarısını geçmişsindir aslında ayrılığın. Kısacası umudunu kaybetme arkadaşım, hayatını yaşa her zaman güçlü ol, bir şeyleri kaybettim diye asla pes etme...

12 Ağustos 2014 Salı

(Başlangıç) Master Yi Item ve Skill Rehberi!

Merhaba arkadaşlar;

Ben bunu deneme yanılma yöntemi ile yaklaşık 20 oyunda falan buldum. Artık bu şekilde gidince tek başıma pentayı aldığım bile oluyordu. Bir foruma girdiğimde bana herkes Master Yi önermişti bende aldım fakat dizmeyi bilmiyorum öyle kaldı. Yabancı siteler bir sürü şey koymuş, yahu oyunda yeniyim bir şey bilmiyorum ne yapacağım derken kendi çabamla öğrendim. Ama benden sonra yeni başlayacak arkadaşlar daha rahat etsin diye Master Yi rehberi yapmak istedim. Öncelikle Master Yi Max. 17-18-19-20 levele kadar gidiyor sonrasında farklı Champlar gerekli bence. O yüzden RÜN-Master v.s. bunlara takılmayacağız.

Oyuna başladık ve ilk itemimiz "Hançer" olmalı. Pot falan çok lazım değil.



Biraz kastıktan sonra dönüp "Coşku" almamız gerekmekte.



Ve sonuç olarak bu ikisini aldığımızda Statikk hançerin değeri çok düşüyor. Yani 1-2 kill aldıktan sonra baseye dönüp Statikk Hançer almamız lazım.



Statikk hançerin yeteneği ile çok rahat minyon kesebiliyoruz ve çok kısa bir sürede 900 altın biriktiriyoruz. 2. itemimiz savaş çizmesi.



Yüksek ihtimal 450 altın artar onunla ise çizmenin sığınak yeteneğini alıyoruz.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Sonra bir kac bira açıyorsun , onlarca sigara yakiyorsun ilham gelirse kabiliyetinde varsa hani bir şiir yazıyorsun , gelmezse paso ic acıtan şarkılar dinliyorsun
Falan
En sonunda yorgun düşüp uyuyorsun .
Sabah gözlerini açtığında , bir de bakıyorsun , kaldığı yerden yalnızlığa devam ...
Bitmiyor hic
Bir kadının boynundan öptüğünüz de eğer, gözlerini kapatıp kokunuzu içine çekiyorsa yüreğini dinleyin o an, 
Çünkü; orası tamamen size aittir...

Evcilleştirilememiş bir öfkeye sahibim.
Dindirilememiş bir acıya.
Beni öldükten sonra anlayacaksınız.
İyi bileceksiniz gömdükten sonra.
''Affetsin'' diye dua edeceksiniz.
Affetmesin.
Kendini, önce kendini!
Affedebilecek mi?
Ne de mutlu aile tablolarınız var öyle.
Masum doğan ve kalamayan çocuklarınızla.
Nasıl da sakin duruyorsunuz.
Ne kadar da kirli yürekleriniz.
Ama üstünüz tertemiz,
Hı?
Onarılamayından bir kırgınlık takıldı peşime.
Ben bunu çok iyi gizlerim.
İnkar da ederim, avaz avaz.
Okşamanıza katlanamam saçlarımı.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Aşk Üzerine Marazî Bir Deneme

Aragon' un ünlü sözü "Mutlu Aşk Yoktur", bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok, yanlış anlaşılmıştır.Aragon, hiçbir aşkın mutluluk getirmediğini, getiremediğini mi ifade etmeye çalışmıştı? Şairler böyledir, şiirler haydi haydi böyle: Ayrıca bir şey söylemezler: Bu' durlar, bu kadar' dırlar. Onun için de tek doğru yorumdan söz etmek boşuna olur; herkesin ufkunu ve dernşiğine göre bir yorum, birden fazla yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler.Aragon' un yaklaşımını, Aşk ve Batı başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçisiRougemont' un kurduğu kilit cümleye bağlamak istiyorum: "Mutlu Aşk' ın yazılı tarihi yoktur".Gerçekten de, Batı uygarlığında da, Doğu'da da, mutsuz aşkların tarihinin yazılmış olduğu göze çarpıyor. Leylâ ve Mecnûn, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ve Züleyha, Romeo ve Jülyet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiği adam, Don Juan' ın ya da Casanova' nın tekmili birden serüvenleri, bütün Tristan ve Isolde versiyonları, Carmen ve Don Jose, sonsuz bir listeye yönelmek güç değil mutsuz çiftler konusunda, işlenen aşkın siyah tablosunu çıkarır karşımıza. Beatrice' nin Dante' sinden Makber' in şairine, Nerval' ın Sylvie' sinden Halid Ziya' ya değişmez bu gerçeklik: Klâsikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçekçiler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler Aşk'ın çehresini değiştirirler de, natura' sına dokunamazlar pek.


IIAşk' ı tanımlamaya çalışmanın düpedüz gözüpek bir girişim olduğunu bile bile davranıyorum, davranacağım bir kez daha, bu deneme "Karpuz Çekirdeği" nin karşı sayfalarına kurulduğuna göre: Sağlık sınırını aşmış, o çerçeveden taşmış sevgi türüne Aşk diyorum ben. Karşılıklı duygular dengesi bozulmuş, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmış, izan çerçevesi dağılmış, şiddet tırmanmaya koyulmuştur. Aşk, kişiye varoluşunun uçlarını anmsatır ve ölüm güdüsünü devreye sokar: Çift' in tek' i kendisine (Pavase), eşinin (Carmen), kendisini ve eşine (Kleist) yok etme eşiğine dayanmıştır. Eşik her zaman aşılmaz belki; eşiğe her zaman dayanılır. Aslında: Kansız aşk yoktur. Akması gerekmez kanın, kaynama noktasına ulaşması gerekir bir tek: Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten değişir ve Zihin sürçmeye başlar: Yoğunlaşmalar, takınaklar, mantığı tersyüz eden bir akrar politikası egemendir artık. Aşkın (âşığın) gözünün görmediği doğru değildir: Doğru olan, onun başka birşey görmediği, başka bir noktaya bakmadığıdır. 

20 Şubat 2014 Perşembe

Gölgesizler


Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye uzanırsın , uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu...

Hasan Ali Toptaş, Gölgesizler

Japonya Bambu Ağaçları by Peter


1 Ocak 2014 Çarşamba

Acımasız Eleştiri Üzerine Mükemmel Hikaye


 Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlarken çırağına " Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koy" demiş. " Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma" diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.
Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Fakat bu kez yanına 'bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça' koymasını söylemiş. Yanına da, insanlardan 'beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden' bir yazı bırakmasını önermiş.



Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi."